“`html
Finlandiya’nın Eski Dışişleri Bakanından Türkiye’ye Dair Önemli Değerlendirmeler
Finlandiya’nın önceki dışişleri bakanı Erkki Tuomioja, Türkiye’nin dış politika adımları ve İmralı süreci çerçevesinde gün yüzüne çıkan olaylara dair önemli görüşlerini paylaştı. “Türkiye, tüm yurttaşlarının bireysel özgürlüklerini ve insan haklarını koruma altına almalıdır” diyen Tuomioja, “Kürt siyasetçiler, demokratik değerlere sıkı sıkıya bağlı kalarak ve barışçıl yöntemleri benimseyerek müzakere süreçlerini ilerletmeye odaklanmalıdır” ifadelerini kullandı.
Türkiye-Avrupa ilişkilerinin geçmiş ve geleceğini, 2007 ile 2011-2015 yılları arasında Finlandiya’nın dışişleri bakanlığını üstlenen Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) önemli isimlerinden Erkki Tuomioja ile ele aldık…
2007 yılında sizinle ilk kez karşılaştığımızı hatırlıyorum. O zamanlar Finlandiya’nın dışişleri bakanıydınız. Bir basın toplantısında “Türkiye’nin AB ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye bir soru yöneltmiştim ve siz de “Umutluyum. Türkiye gerekli ödevlerini yapacak, Avrupa Birliği de Türkiye’yi kendi bünyesine dahil edecek” şeklinde yanıt vermiştiniz. Takip eden yıllarda AB Dönem Sözcülüğü, Finlandiya’ya geçti ve yine dışişleri bakanıydınız. Tesadüf eseri karşılaştığımızda aynı soruyu yine sordum. Bu kez daha karamsar bir yanıtla, “Türkiye-AB ilişkisi raydan çıkmış durumda” demiştiniz. Uzun bir zaman aralığından sonra bu anekdotlar ışığında ilk sormak istediğim, sizi bu kadar iyimser kılan unsurlar nelerdi? Ne oldu da bu tren raydan çıktı? Türkiye’nin yeterince ödevini yerine getirmediği açık, fakat AB’nin bu süreçteki rolü nedir? AB bu süreci yavaşlatmadı mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Avrupa Konseyi toplantısında ilk dinlediğimde, Türkiye’nin neden AB’ye katılmak istediğini ve bu amaca destek vermemiz gerektiğini Avrupalı liderlere aktarırken, Avrupa değerlerine bağlılığını güçlü bir şekilde ifade etmişti. O dönemde bu vurgusu, dinleyenleri ikna etmişti.
2011 yılındaki Kahire konuşmasında laik bir toplumu savunması, Müslüman Kardeşler tarafından olumsuz karşılanmıştı. Ancak, bu duruş Avrupa ülkeleri tarafından olumlu bulunmuştu. Fakat Erdoğan ile aradan geçen zaman dilimindeki karşılaşmalarımda ise farklı bir izlenim edindim. Kendisine oldukça güvenen ve otoriter bir lider profili sergiliyordu.
Erdoğan’daki bu değişim ve güçlenmesi, Türkiye’nin genel politikalarına da yansıdı. Ekonomik ve sosyal politikalar açısından Türkiye, Avrupa’dan giderek uzaklaştı. Bu bağlamda AB, üyelik müzakerelerini askıya aldı.
‘YANLIŞ POLİTİKALAR YÜZÜNDEN KOMŞULARLA SORUNLAR YAŞANIYOR’
Uzun yıllardır siyasette bulunan bir politikasınız, dışarıdan baktığınızda Türkiye’nin mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce ülkenin en büyük sorunu nedir?
Hatırlayacaksınız, Erdoğan hükümeti başlangıçta “komşularla sıfır sorun” ilkesini benimsemişti. Ancak bugün gelinen noktada Türkiye, izlediği hatalı politikalar dolayısıyla neredeyse tüm komşularıyla sorunlar yaşamaktadır. En ciddi yansımalarından biri, Türkiye’nin içeride Kürtleri baskı altına almakta ısrar etmesi ve askeri müdahalelerle komşu ülkelerin iç işlerine karışmasıdır.
İç politikada Türkiye’nin demokrasisi önemli ölçüde zayıflamış durumda. Örneğin, Türkiye şimdi dünyada en fazla gazeteciyi hapse atan ülkeler arasında yer alıyor. HDP’ye yönelik baskılar ve milletvekillerinin tutuklanması, demokratik bir sistemle örtüşmeyen durumlardır.
Ekonomik açıdan ise hızla tırmanan enflasyon, Türkiye’deki ekonomik istikrarsızlığın en çarpıcı göstergesi olarak herkesin önünde duruyor.
Eğer Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler ciddi şekilde bozulmuşsa, bunu yeniden düzeltmek için neler yapılmalı?
Öncelikle Türkiye, tüm bireylerinin -özellikle de Kürtlerin- bireysel özgürlüklerini ve insan haklarını koruma altına almalıdır. Buna ek olarak, dış politikasında Rusya ve diğer otoriter rejimlerle olan yakın iş birliğine son vererek demokratik değerleri ve hukukun üstünlüğünü öne çıkarmalıdır.
AB de, Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri’ni (demokrasi, insan haklarına saygı, işleyen serbest piyasa ekonomisi ve AB hedeflerini benimseme) karşıladığını net bir şekilde gösterdiği takdirde üyelik müzakerelerine devam etmeye hazır olmalıdır.
‘MÜZAKERE SÜRECİ HERKESE AÇIK OLMALIDIR’
Uzun süredir Orta Doğu’daki Kürt meselesini takip ediyorsunuz. Kürtlerin çoğunluğu Türkiye’de yaşıyor. Son zamanlarda taraflar yeniden bir araya gelmeye başladı. Sizce bu sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için neler yapılmalı?
Müzakere süreci, her türlü şiddeti reddeden tüm taraflara kapılarını açmalıdır. Barış isteyen gruplar sürece tam destek vermelidir. Diyalogun sürdürülebilirliği için şeffaflık ve kapsayıcılık ön planda olmalı; çözüm sürecine yalnızca siyasi aktörler değil, sivil toplum kuruluşları ve akademik çevreler de dahil edilmelidir.
Kürt meselesinin çözümünde uluslararası gözlemcilerin rolü ne gibi katkılar sağlayabilir? Böyle bir senaryo mümkün mü?
Eğer taraflar dış gözlemcileri çalışmalara dahil etmek isterlerse, Finlandiya da bu rolü üstlenmeye istekli olabilir. Ancak, bu tür bir arabuluculuk sürecine davet edilmeden müdahil olmaya çalışmak etik değildir.
Tarihsel süreç incelendiğinde, Kürt meselesine benzer birçok sorunun barışçıl yollarla çözüldüğünü görebiliyoruz. Örneğin, Güney Afrika’daki barış süreci ve Kosova’daki müzakerelerde Finlandiya’nın eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari aktif olarak rol almıştı. Benzer şahsiyetlerin Kürt meselesinin çözümünde katkı sağlaması mümkün mü? Bu nasıl bir katkı sunar?
Eğer böyle bir girişim istenirse, hazırlıkların yapılması şarttır. Finlandiya’daki CMI (Crisis Management Initiative), Ahtisaari’nin deneyimlerini göz önüne alarak bağımsız bir arabulucu olarak destek verebilir. Ayrıca, Historians Without Borders (Sınırsız Tarihçiler) gibi inisiyatifler de bu süreçte yer alabilir. Zira kalıcı bir çözüme ulaşmak için sadece siyasi değil, tarihsel perspektifin de objektif bir şekilde değerlendirileceği bir yaklaşım gerekmektedir.
‘SADECE ASKERİ GÜÇ KULLANMAK GÜVENLİĞİ ARTTIRMAZ’
Orta Doğu’yu değerlendirdiğimizde, Arap Baharı sürecinin başlangıcında bölgeye demokrasi getireceği umudu vardı. Ancak zamanla yaşanan gelişmeler, Avrupa ülkelerinin demokratik süreçleri duraklatmalarına ve daha çok güvenlik politikalarına yönelmelerine yol açtı. Bu sırada sosyal demokrat partiler kan kaybederken, milliyetçi ve muhafazakar partiler güç kazandı. Sizce bu durumun arkasındaki sebepler neler ve bu eğilim devam eder mi?
Mevcut tablo oldukça karamsar görünüyor. Çünkü otoriter hükümetlerle iş birliği yapan ABD’nin demokrasiye dair olumlu bir destek vermesi pek mümkün değil. Ancak Avrupa’nın askeri kapasitelerini artırma hedefi doğrultusunda çalışanların fark etmesi gereken bir gerçek var: Sadece askeri güç kullanmak güvenliği sağlamaz. Gerilimleri azaltmak için diyalog ve iş birliği yolları da güçlendirilmelidir.
Sosyal demokratlar ve liberal demokrasiyi savunan kesimler, kendilerine şu soruyu sormalıdır: Gelir eşitsizliğinin artmasını ve servetin birkaç kişinin elinde yoğunlaşmasını neden engelleyemedik? Bu durum, milliyetçi ve sağ popülist partilerin güçlenmesine zemin hazırladı. Sosyal adalet ve eşitliği önceleyen politikaların seferber edilmesi gerekmektedir.
Avrupa Birliği’nin geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Avrupa Birliği, demokrasinin, insan haklarının, hukukun üstünlüğünün ve eşitliğin savunucusu olmaktan vazgeçmemelidir. Bununla birlikte, kurallara dayalı uluslararası iş birliği sisteminin korunması ve güçlendirilmesi için azimle çalışmaya devam etmelidir.
Donald Trump yeniden ABD Başkanı oldu ve yönetim anlayışını şirket mantığıyla sürdürmeye çalışıyor. AB ülkeleri bu duruma nasıl karşılık vermeli?
Trump, aslında birkaç milyarderin çıkarları doğrultusunda hareket eden bir lider. Avrupa Birliği, Trump yönetiminin politikalarına karşı bağımsız ve bir arada duran bir tutum sergilemelidir. AB, kendi ekonomik ve siyasi stratejilerini oluştururken ABD etkisinden uzak kalmalı; uluslararası iş birliği ve çok taraflı diplomasyayı savunmaya devam etmelidir.
‘KÜRT SİYASETÇİLERİ DEMOKRATİK DEĞERLERLE İLERLEMELİ’
Kürt meselesine dair takipte bulunan biri olarak birçok Kürt siyasetçisiyle tanıştınız. Kürt lobiciliği sizce başarı elde edebildi mi? Uluslararası destek kazanmak isteyen Kürt siyasilerine ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Türkiye’deki Kürt toplumunun siyasi ve sivil alanda yürüttüğü çabaları destekliyorum. Önemli olan, bu çalışmaların sürdürülmesi ve uluslararası farkındalığı artıracak adımların atılmasıdır. Kürt siyasetçiler, demokratik değerlere sadık kalarak ve barışçıl yöntemleri benimseyerek müzakere süreçlerini ilerletmeye odaklanmalıdır.
Son olarak, Finlandiya’da doğduğunuzda ülkeniz 29 yaşında genç bir devletti. Şimdi 78 yaşındasınız ve ülkenizle birlikte büyüdünüz. Sizce Finlandiya olması gereken seviyede mi? Eksiklikleri var mı?
Finlandiya, kuzey refah devletinin ve sosyal demokrasinin önde gelen bir örneğidir. Uzun yıllar eğitim, sağlık, eşitlik ve demokrasi alanlarında lider konumda olmuştur. Ancak şu an bu sistemin her yönünün tehdit altında olduğunu görmek beni kaygılandırıyor. Finlandiya’nın uluslararası düzeyde açık, demokratik ve iş birliğine dayalı bir kuzey ülkesi olarak varlığını sürdürme arzusu giderek azalmış gibi görünüyor. Bunu koruyabilmek için toplumsal olarak daha fazla çaba sarf etmemiz gerekiyor.
“`
More Stories
Umursamadığı belirti 6 gün sonra öldürdü
Mezar taşlarının üzerine oturup iskambil oynadılar!
Aliağa’nın Tarihi Helvacı Kilimi Coğrafi İşaretli Ürün Olarak Tescillendi